🌕 11 Yüzyılda Yapılan Türk Eserleri

TAR202TÜRK TARİHÇİLİĞİ VE TARİHÇİLERİ II: Bu derste XVII.- XX. yüzyıllar arasında yaayan Türk tarihçileri ve eserleri hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca II. Merutiyet ile balayan çağda tarihçilik anlayıúı üzerinde durulmaktadır. Ana balık olarak XVII. Yüzyılda genel tarih Busitede Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı ile Milli Kütüphane arşivindeki eserlerin görüntüleri yer almaktadır. Anadolu'ya XI.-XII. yüyıllarda Türkler'in yerleşmesiyle Anadolu, İran, Suriye ve Irak'taki Selçuklu saraylarında, ordugâhlarda, Türk halkı arasında Türkçe konuşulmasına rağmen devlet, resmî MimarSinan gibi bir dahi tarafından yapılan mimarî eserler, birer şaheserdir. XVIII. yüzyılda “Lale Devri”nde, Türk sosyal ve kültürel hayatında Avrupa etkisi, mimaride de görülmeye başlanmıştır. 1927 ve sonrasında ise Batılı mimarların yaptığı eserler, yüzyılda11 sancaklı eyalet 80.000 km2 ye yakın bir büyüklüğe ulaşmış, Tanzimat Döneminde bu eyalete Karaman yerine Konya denmeye başlanmıştır. 1910'da 102.000 km2 büyüklüğündeki Konya Eyaleti 11 ilçeli Konya Merkez, 7 ilçeli Niğde, 2 ilçeli Burdur, 5 ilçeli Teke (Antalya), 5 ilçeli Hamîd (Isparta) sancaklarına İriliufaklı binlerce eser yurt dışına kaçırılmış, bazı eserler ise Osmanlı padişahları tarafından hediye edilmiştir. 3/17. 1. Milet Güney Agora Kuzey Kapısı - Berlin müzesi Velázquez– 500 Görsel Eşliğinde Yaşamı ve Eserleri. İspanya’da Habsburg hanedanının hüküm sürdüğü 17. yüzyılda, Kral IV. Felipe’nin en önemli ressamı olan Diego Velázquez’in yaşamına ve eserlerine ilişkin kapsamlı bir başvuru kitabı. dahasonra eser üzerinde yapılan icelemelerde, tercümenin dilinin 12-13. yüzyıllar müşterek Orta Asya Türk edebî dilinin özelliklerini yansıttığı ve yer yer Oğuz-Kıpçak unsurlar taşıdığı anlaşılmıştır.10 Eser üzerinde Abdul-lah Kök ve Suat Ünlü, doktora çalışması yapmışlardır.11 Ahmet Topaloğlu TürkDili ve Edebiyatı Bölümü Haberler ::: Tüm Haberler. 07.12.2021 İzmir Milletvekili Binali Yıldırım İKÇÜ-MUİS Türkoloji Araştırmaları Enstitüsü’nü Açtı 23.11 2021. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Araştırma Görevlisi Son Değerlendirme Sonuçları Hk. 19.11 2021. Araştırma Görevlisi Ön Değerlendirme 11ilde tarihi eser kaçakçılarına yönelik operasyonda gözaltına alınan 36 kişiden aralarında Aydın Arkeoloji Müzesi Müdürü Abdülbari Yıldız ve ve bir polis memurunun da bulunduğu 4 kişi tutuklandı. Operasyonda Donatello'nun "Davut" heykelinin 18. yüzyılda yapılan replikası satışa hazırlanırken ele geçirildi. TürkDili ve Edebiyatı: Ulumul Kur'an: Usulu Hadis: Vakıflar: Vasiyetname: Yazar Hakkında: Yazışma: Yazma eserler: Konu Arama . Makale Türleri Kitap Tanıtım Makaleleri Yazar Tanıtım Makaleleri Makale Eleştirisi Makaleleri Çeviri Makaleleri: Tümünü Listele. Memluklar Dönemi Mısırında Sufiler ve Tasavvuf Aleyhtarları Alparslan E. (2018). Türk Cilt Sanatında "Çeharkuşe Ciltlerin" İncelenmesi. ulakbilge, 6 (25), s.783-800. bulunan kitaplar, bugünkü müze binası bahçesinde var olan, “Darü’l- Kura” kütüphanesine toplanmış ve Maarif Vekaletince burası AnadoluSelçuklu Dönemi Mimari Eserleri Anadolu Selçuklu Dönemi Camileri Ağaç direkliler: Anadolu Selçuklu Dönemi Mimari Eserleri Anadolu Selçuklu Dönemi Camileri Anadolu'da yapılan ilk kervansaray. 21. yy Eşiğinde Türkiye ve Dünya; Çağdaş Türk ve Dünya Tarihi. 1. Ünite: 20. DAkSN. Ünite 1 Karahanlı Türkçesiyle Yazılmış Eserler Karahan Türkçesi Eski Türk yazı dilinden gelişen Islâmî Orta Asya Türk yazı dilinin ilk evresi Karahanlı Türkçesi'dir. yüzyıllar arasında gelişen bu yazı dilinin merkezi Doğu Türkistan'da Kaşgar'dı. Orhon ve Uygur Türkçesinin devamı olan bu dönem Türkçesi için Hakaniye Türkçesi terimi de kullanılmaktadır. Orta Asya'daki bu yazı dilinin, Islami Dönem Doğu Türk edebiyatının başlangıç döneminin devamını ise Harezm-Altınorda Türkçesi XIII-XIV. yüzyıl ve Çağatay Türkçesi XIV-XVI. yüzyıl ile yazılmış eserler oluşturur. Karahanlıların hangi Türk boyundan çıktığı konusu tarihçiler arasında tartışma konusu olmuştur. Bu konuyla ilgili olarak kaynaklarda çeşitli teoriler ileri sürülmüştür. Bunların en önemlileri şunlardır Uygur teorisi, Türkmen teorisi, Yağma teorisi, Karluk teorisi, KarlukYağma teorisi, Çigil teorisi, T'u-chüe teorisi. Bu teorilerin en doğrusu kabul edilen Karluk teorisine göre Karahanlılar sülâlesi, T'u-chüe A-shi-na hanedanının bir kolu olan Karluk hanedanına dayanmaktadır. 840 yılında Uygur-Karluk birliğinin çökmesinden sonra kurulan Karahanlı devletinin kurucusu Bilge Kül Kadır Handır. Eski Türk yazı dilinden gelişen İslâmî Orta Asya Türk yazı dilinin ilk evresi, Karahanlı Türkçesiyle yazılmış eserlerin oluşturduğu 'Karahanlı Dönemidir. XIXIII. yüzyıllar arasında gelişen bu yazı dilinin merkezi Doğu Türkistan'da Kaşgar'dı. Orhon ve Uygur Türkçesinin devamı olan bu dönem Türkçesi için Hakaniye Türkçesi terimi de kullanılmaktadır. Eski Türkçe ve Orta Türkçenin hangi yüzyılları ve hangi dönem dillerini kapsadığı konusu bilim adamları tarafından farklı biçimlerde yorumlanmış ve dolayısıyla farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Eski Türkçe, Orhon Yazıtlarının dili olan Orhon Türkçesi ile başlar ve Eski Uygur Türkçesi ile devam eder. VI. ve X. yüzyılları kapsayan bu dönemden sonra gelen Karahanlı Türkçesi = Hakaniye Türkçesi kronolojik olarak XI. yüzyıl ile başlar. Karahanlı Türkçesi ile başlayan dönem ilk yapılan çalışmalarda Orta Türkçenin başlangıcı kabul edilmiştir. K. Gr0nbech ile 1936 yılında Der türkische Sprachbau çalışmasıyla başlayan Türk dilinin tarihsel dönemlendirilmesi şu biçimde değerlendirilmiştir Eski Türkçe Orhon, Uygur. Orta Türkçe Karahanlı Türkçesi, Çağatayca, Osmanlıca Metinler Yeni Türkçe Güney Türkçesi Osmanlı, Azeri, Türkmen, Batı Türkistan ağızları Özbek, Hive, Doğu Türkçesi Kaşgar, Kuça, Turfan, Kuzey Türkçesi Koybal, Al-tay, Abakan, Kıpçak Türkçesi Kırgız, Volga lehçeleri. Louis Ligeti'nin de bu konudaki görüşlerini içeren bir çalışması vardır. Ligeti tarafından şöyle bir sınıflandırma yapılmıştır Eski Türkçe VI-IX. yüzyıl Göktürkçe, Uygurca devri Orta Türkçe X-XV. yüzyıl Uygur yazı dilinin oluşumu, Çağatay yazı dili, Kıpçak ve Oğuz dil yadigarları Yeni Türkçe XVI. asırdan bugünkü Türkçenin kuruluşuna kadar. Bu konuda son yıllarda yapılan çalışmalar farklılıklar göstermektedir. Görüldüğü gibi birbirinden farklı yaklaşımlarla Karahanlı Türkçesi ya Eski Türkçe içinde değerlendirilmiş ya da Orta Türkçenin başlangıç dönemi kabul edilerek 11. yüzyılın başından itibaren tarihlendirilmiştir. Karahanlı Türkçesiyle Yazılmış Eserler Kutadgu Bilig Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hâcib tarafından yazılmıştır. Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig 'i Karahanlı sülalesinden Buğra Karahan Ebu Ali Hasan bin Süleyman Arslan Karahan adına hicri 462 1069-1070 yılında, onsekiz ay içinde yazmıştır Kutadgu Bilig 'mutluluk ve kutsallık veren bilim' demektir. Kut 'mübarek, mukaddes'; bilig ise, 'bilgi, bilim' anlamındadır. Kutad - 'mutlu, kutlu olmak' eylemine gelen -gu ortaç ekiyle kurulmuş kutadgu 'mutlu olma' demektir. Kitabın konusu, devlet idaresinin yollarını ve gidişini göstermektedir. Yusuf Has Hâcib eserini meydana getirirken gerek nazım örgüsü, gerekse epik üslup açısından Firdevsî'nin 1010 yılında tamamladığı Şehnâme’sinden etkilenmiş, O'nun Farsçada yaptığını Türkçede yapmak istemiştir. Yusuf Has Hacib bu eseriyle hem Türk hükümdarlık felsefesi ve devlet idaresinin hem de hikmet geleneklerinin Arap ve Fars gelenekleri ile karşılaştırılabilecek derecede başarılı olduğunu göstermek ve ispatlamak amacını gütmüştür. İlk islâmî eser olması dolayısıyla ilk müslüman filozoflar ve onların kaynağı olan Batılı düşünürlerden Eflatun ve Aristo'nun bu konuda yazdıkları, görüşleri ve felsefeleri Yusuf'a kaynak olmuştur. Yusuf Has Hâcib eserinde dört soyut kavramı kişileştirmiş ve bu kişilere de temsil ettikleri kavramlara göre şu adları vermiştir Kün Togdı hükümdar "gün doğdu,doğan güneş", adaleti temsil eder. Ay Toldı vezir "ay doldu, dolunay", baht, talih ve ikbali temsil eder. Ögdülmiş vezirin oğlu "övülmüş", akıl ve anlayışı temsil eder. Odgurmış vezirin kardeşi "uyanık", dünya işlerinin sonunu temsil eder. Eserin ilk yarısı bu karakterlerin ilk üçü arasındaki ilişkileri anlatır ve çoğunlukla İran edebiyatından kaynaklanan geleneksel "hükümdarlara ayna" temalarını ele alır. Eserin ikinci yarısı ise, daha çok muhalif karakter olan Odgurmış üzerinde yoğunlaşır ve sufilik ya da İslâm mistisizmine ilişkin dinî temaları içerir. Eserde bu dört ana karakterin dışında anlamlı adlar taşıyan üç kişi daha vardır Küsemiş Ay Toldı başkente geldiğinde ona yardım eden kişi, Ersig hükümdarın mabeyncisi ve Kumaru Odgurmış'un müridi'dir. Kutadgu Bilig 900 yıllık bir geçmişi olan İslâmî Türk edebiyatının ilk en büyük ürünüdür. Aruzun mütekarib feûlün feûlün feûlün fe'ûl vezniyle yazılan bu didaktik eser, 6645 beyittten oluşmaktadır. Eserin bütünü her beyitin kendi arasında kafiyeli olan mesnevi tarzında yazılmıştır, yalnızca eserin sonundaki üç bölüm gazel tarzında kafiyelenmiştir. Kutadgu Bilig'in üç yazma nüshası vardır Viyana Herat nüshası, Mısır nüshası ve Fergana nüshası. 1439'da Uygur harfleriyle kopyalanmış olan Herat nüshası bulunan ilk nüshadır. Osmanlı saraylarında Uygur hafleriyle ilgilenen yazıcılar bulunmuştur. Şeyhzade Abdürrezzak Bahşı da bunlardan biriydi, Kutadgu Bilig'in Herat nüshasını Tokat'tan Istanbul'a getirtmiştir ancak eser hakkında herhangi bir şey yapılmamıştır. Bu nüshayı Avusturyalı doğu bilgini Joseph von Hammer-Purgstall, 18. yüzyılın sonlarına doğru bir sahaftan satın alarak Viyana'ya götürüp Viyana Sarayı Kitaplığına vermiştir. Kutadgu Bilig'in Mısır nüshasının 1374'ten önceki bir tarihte Izzeddin Aydemir adına kopyalandığı düşünülmektedir. Arap harfleriyle yazılmış olan bu nüsha 5800 beyit, 1896'da Kahire'deki Hidiv Kütüphanesi müdürü Dr. Moritz tarafından bulunmuştur ve halen Kahire'deki Mısır Devlet Kütüphanesindedir. Kutadgu Bilig'in üçüncü nüshası olan Fergana nüshasının 14. yüzyılın ilk yarısında Harezm coğrafyasında kopyalandığı tahmin edilmektedir. Bu nüsha da Arap harflidir, 1914 yılında Fergana'da Zeki Velidi Togan tarafından bulunmuş ve bir yazıyla bilim dünyasına tanıtılmıştır. Dîvânu Lugati't-Türk Karahanlı döneminden bize kalan ikinci önemli eser ise, Türkçenin bilinen ilk sözlüğü olan ve Kaşgarlı Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed tarafından yazılan Dîvânu Lugati't-Türk'tür asıl adı haza kitabu divani lugati't-turk. Eldeki bilgilere göre Kaşgar-lı Mahmud eserini 1072 yılında yazmaya başlamış 1077'de bitirmiştir. Ansiklopedik bir sözlük olan Dîvânu Lugati't-Türk , içerik olarak bize o dönemdeki Türk boyları, bu boyların kullandıkları Türkçe arasındaki farklılıkları ve en önemlisi de sözcükleri hakkında bilgi veren geniş bir sözlüktür. Türk Lehçeleri Divanı anlamını taşıyan DLT , eserin yazarının yaşadığı dönemdeki Türk toplulukları ve onların dili hakkında ses, biçim, anlam ve sözvarlığı konusunda bilgiler vermektedir. Eser hem Araplara Türkçe öğretmek hem de sözvarlığı, anlatım özelliği, külterel zenginlik açısından Türkçenin Arapçadan hiç de geri kalmayan bir dil olduğunu göstermek amacıyla meydana getirilmiştir. DLT'nin temel sözvarlığını Kaşgarlı'nın kendisinin de mensubu olduğu dönemin ve ülkesinin yazı dili olan Karahanlı Hakaniye Türkçesi, yazarın kendi tabiriyle "Türkçe"nin oluşturmasının yanı sıra Hakaniye Türkçesinin yayılma alanına yakın Çigil, Yagma, Karluk, Yemek, Oğuz, Bulgar, Suvar, Argu, Kençek, Basmıl boylarının dilleri de oluşturmaktadır. Kaşgarlı Mahmud eserini hazırlarken bir alan araştırıcısı gibi çalışmış, böylece Türk dilinin lehçelere göre dilbilgisi kurallarını başarıyla ilk kez belirlemiştir. Kaşgarlı Mahmud, Türkçenin İslâmiyetten dolayı Türklerin bulunduğu coğrafyada önem kazanmış olan Arapçadan geri kalmadığını göstermeye çalışmış; sözlüğünde yer verdiği lehçeler arasındaki farklılıklar, şiirler, atasözleri ve deyimlerle bu amacını gerçekleştirmiştir. DLT'te yer alan manzum parçalar dize sayısı 764'tür ve atasözleri 289 tane eserin edebi değerini arttırmaktadır. Dîvânu Lugati't-Türk'ün tek yazma nüshası vardır. Bu nüsha Diyarbakırlı Ali Emirî Efendi tarafından İstanbul'da 1917 yılında bir sahafta bulunmuştur. Eser halen Ali Emiri Efendi'nin bağışladığı kitaplarla kurulmuş olan millet Kütüphanesi’ndedir. Atebetü'l-Hakayık 12. yüzyılda yazıldığı tahmin edilen Atebetü'l-hakâyık Hakikatlerin Eşiği manzum öğüt kitabıdır. Nerede ve ne zaman yaşadığını bilmediğimiz Türk ve Acem meliki Muhammed Dâd İspehsâlâr Bey'e sunulmuştur. On üç bölümden oluşan eserde kırk beyit ile yüz bir tane dörtlük bulunmaktadır, eserin tamamı 484 mısradır; eser, Kutadgu Bilig gibi aruzun mütekarip feûlün fe'ûlün feûlün fe'ûl vezniyle yazılmıştır. Eserin giriş bölümü Tanrı övgüsüyle başlar bunu peygamber, dört halife, Emir Muhammed Dâd İspehsalar'ın övgüsü izler. Kitabın yazılış nedeninin belirtildiği altı beyitlik kısımdan sonra bilginin yararı, bilgisizliğin zararı, dilini tutmanın erdemi, dünyanın dönekliği, cömertliğin övülmesi, cimriliğin yerilmesi, kibir, harislik, zamanenin bozukluğu gibi konuların işlendiği bölümler yer alır. Öğretici bir ahlak kitabı olan eser, işlediği konular açısından Kutadgu Bilig' le benzerlik göstermektedir, ancak edebî açıdan Kutadgu Bilig daha sanatkârane yazılmıştır. Edip Ahmed eserini herkesin rahatça okuyup anlayacağı bir dille, kendi ifadesiyle Türkçe yazmıştır. Atebetü'l - hakâyık'ın baş kısmındaki övgü ve sebeb-i telif kısımları beyitlerle ve övgü tarzındaki asıl eser ise, aaba/ccdc/eefe biçiminde uyaklanmış dörtlüklerle yazılmıştır. Ayrıca İslâmiyet öncesi Türk şiirinde görülen dize başı uyak da çok kullanılmıştır. Tam ve yarım uyakların yanı sıra bazen redife de yer verilir. Vezin ve uyak bakımından kusurlu olan eserde çok sayıda imale ve zihaf bulunmaktadır. Aruzla şiir yazma geleneğinin yeni yeni başlamış olmasından dolayı bu kusurlar olağandır. Atebetü'l-hakâyık'ın dört nüshası bilinmektedir. Bu nüshalardan biri yazılışından çok sonra 15. yüzyılda düzenlenmiştir biri de oldukça eksiktir; en iyi ve en eski tarihli olanı ise Semerkand nüshasıdır ve İstanbul'da Süleymaniye kütüphanesi, Ayasofya bölümü nr. 4012'de kayıtlıdır. 848 1444 yılında Semerkand'da hattat Zeynelabidin tarafından kopyalanmıştır. Bu nüsha Uygur harfleriyle yazılmıştır. Ayasofya kütüphanesi nr. 4757'de kayıtlı bir mecmuanın baş kısmında bulunan Ayasofya nüshası ise, 884 1480'te Abdürrezak Bahşı tarafından İstanbul'da düzenlenmiştir. Metin, üst satırları siyah mürekkeple Uygur harfleri ve alt satırları kırmızı mürekkeple Arap harfleriyle olmak üzere iki alfabeyle yazılmıştır. Topkapı Sarayı kütüphanesi Hazine kısmı nr. 35552'de kayıtlı bulunan Topkapı Müzesi nüshası Arap harflidir. Eserin dördüncü nüshası ise, Uzunköprü'de Seyit Ali'nin kitapları arasında bulunmaktadır. Arap harfli olan bu nüsha baştan, ortadan ve sondan eksiktir. Karahanlı Türkçesiyle Yazılmış Kur'ân Tercümeleri İslamiyet Türkler tarafından X. yüzyılda devlet dini olarak kabul edilmiştir. Bu dinin kutsal kitabı olan Kuran'ın Türkçeye ilk tercümesinin kimin tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Ancak ilk tercümelerin islamiyetin kabul edildiği X. yüzyıl ya da XI. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Karahanlılar döneminde Karahanlı Türkçesiyle yapılan ilk Kur'ân tercümeleri, satır-altı tercüme niteliğindedir. İlk çevirilerin ne zaman yapıldığı konusunda elimizde kesin bilgiler bulunmamaktadır. Satıraltı Kur'ân tercümelerinden Karahanlılar dönemine ait olduğu tahmin edilen çeviriler şunlardır Türk İslâm Eserleri Müzesi TİEM No. 73'te kayıtlı olan nüsha Bu nüsha Muham-med bin el-Hâc Devletşah eş-Şîrazî tarafından 734/1333-34 yılında kopyalanmıştır. Anonim Tefsir Bu eser Orta Asya Tefsiri, Anonim Tefsir ve Müellifi Meçhul Kur'ân Tefsiri adlarıyla da bilinmektedir. Bu tefsir Peterburg'daki Asya Halkları Enstitüsü Kitaplığındadır. Manchester-John Rylands Nüshası Manchester,Rylands Kitaplığı Arapça Yazmalar Bölümü 25-38'de kayıtlı olan nüshanın telif ve istinsah tarihi belli değildir. Taşkent, Özbek Bilimler Akademisi, No. 2854'te kayıtlı olan bu nüsha da satır-arası Türkçe ve Farsça çeviri yer alır, yorumlar içermez. Karahanlı Türkçesiyle Yazılmış Eserler Üzerine Yapılan Belli Başlı Çalışmalar Kutadgu Bilig Üzerine Yapılan Çalışmalar Yukarıda da belirttiğimiz gibi Kutadgu Bilig'in ilk bulunan nüshası Viyana Herat nüshasıdır. Viyana Herat nüshasını, 1796 sıralarında diplomat olarak İstanbul'da bulunan Avusturyalı doğu bilgini Joseph von HammerPurgstall bir sahaftan satın alarak Viyana'ya götürüp Viyana Sarayı Kitaplığına vermiştir. Hammer kitabın kimi sayfalarını Paris'te bulunan Amédée Jaubert'e göndermiş, Jaubert de 1825'te yazdığı bir makaleyle Kutadgu Bilig i bilim dünyasına tanıtmıştır "Notice d'un manuscrit turc en caractères ouigours envoyé par M. de Hammer à Abel Rémusat", Journal Asiatique, c. VI, s. 39-52; 78-95, Paris 1825. Bu yayın Kutadgu Bilig üzerine yapılan ilk yayındır, ama bu yazı fazla ilgi uyandırmamıştır. Eser üzerindeki ikinci çalışma Hermann Vambéry'ye attir. Uig-urische Sprachdenkmäler und das Kudatku Bilik. Uigurischer Text mit Transcription und Übersetzung nebst einem uigurisch - deutschen Wörterbuch und lithographierten Facsimile aus dem Originaltext des Kudatku Bilik, Innsbruck 1870. Aynı yazma üzerine daha sonra Wilhelm Radloff'un çalışmaları başladı. Radloff ilk çalışmasında bu nüshanın tıpkıbasımını yayımlar Kudatku Bilik, Facsimile der Uigurischer Handschrift der K. K. Hofbibliothek in Wien, St. Petersburg 1890. İkinci çalışmasında ise eserin çeviri yazısı yer alır. Das Kudatku Bilik des Jusuf Chasshadschib aus Balasagun, Theil I. Der Text in Transcription, 1891. Eserin bulunan ikinci nüshası Mısır nüshasıdır. Kutadgu Bilig üzerine çalışmaları devam eden Radloff, Rus çeviri yazı harfleri ve Almanca çeviriyle yayımlar Das Kudatku Bilik des Jusuf Chasshadschib aus Balasagun, Theil II. Text und Übersetzung nach den Handschriften von Wien und Kairo, St. Petersburg 1900. Kutadgu Bilig'in üçüncü nüshası olan Fergana nüshası ise, 1914 yılında Fergana'da Zeki Velidi Togan tarafından bulunmuş ve bir yazıyla bilim dünyasına tanıtılmıştır A. Z. Validi, "Vostoçniye rukopisi v Ferganskoy ob'lastı", ZVO 1914. Arap yazısıyla yazılmış olan bu nüsha, 6095 beyittir. Birinci Dünya Savaşı ve Bolşevik isyanları sırasında kaybolan bu nüsha, 1925 yılında Özbek bilgini Fıtrat tarafından tekrar bulunmuş ve bir yazıyla tanıtılmıştır "Kutadgu Bilig", Maârif ve Okutguçı II 1925 Taşkent, Türkçesi TM c. I 1925. Almancası Rachmeti "Qutadgu Bilig" Ungarische Jahrbücher . Bu yayınların arkasından Türk Dil Kurumu üç nüshanın tıpkıbasımını yayımlamıştır Kutadgu Bilig Tıpkıbasım I Viyana Nüshası, A, TDK, İstanbul 1942. Kutadgu Bilig Tıpkıbasım II Fergana Nüshası, B, TDK, İstanbul 1943 .Kutadgu Bilig Tıpkıbasım III Mısır Nüshası , C, TDK, İstanbul 1943. Reşit Rahmeti Arat, 1947 yılında Kutadgu Bilig'in üç nüshasını A, B, C karşılaştırarak eserin metnini yayımlar. Kutadgu Bilig I Metin, TDK, İstanbul 1947, Ankara 19792 , Ankara 19913 ; Kutadgu Bilig I Tercüme, TTK Ankara 19 59, 19742 , 198 53 , 199 55 ; Kutadgu Bilig III, index, TKAE Ankara 1979; İndeksi neşre hazırlayanlar Kemal Eras-lan, Osman F. Sertkaya, Nuri Yüce. Dizin üzerine önemli bir yayın Semih Tezcan tarafından yapılmıştır "Kutadgu Bilig Dizini Üzerine" TTKBelleten , c. XLV/2, sayı 178, Nisan 1981. Reşit Rahmeti Arat'ın Kutadgu Bilig'in tercümesini yayımladığı 1959 yılında Mecdut Mansuroğlu tarafından "Das Karakhanidische" adlı Karahanlı Türkçesi üzerine yazılmış ilk küçük Karahanlı Türkçesi grameri Philologiae Turcicae Fundamentada yayımlanmıştır. TKAE, Türk Kültürü Kutadgu Bilig Sayısı , sayı 98, Aralık 1970. Kutadgu Bilig üzerine Agop Dilaçar tarafından 900. yıldönümü dolayısıyla hazırlanmış olan kitapta eser her yönüyle incelenmiştir "900. Yıldönümü Dolayisiyle KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ, TDK Ankara 1972. Reşat Genc'in Karahanlı Devlet Teşkilatı adlı çalışması 1981'de yayımlanmıştır. Robert Dankoff tarafından Kutadgu Bilig'in İngilizce çevirisi yapılmıştır Wisdom of Royal Glory Kutadgu Bilig A Turko-Islamic Mirror for princes, Chicago 1983. A. B. Ercilasun, Kutadgu Bilig Grameri -Fiil -, GÜ Ankara 1984. Aynı yazarın diğer çalışması ise, eser hakkındaki genel bilgileri içermektedir "Karahanlı Devri Edebiyatı", Büyük Türk Klasikleri I, İstanbul 1985. Kutadgu Bilig diğer Türk dillerine de çevrilerek yayımlanmıştır. Askar Ekewbayev, Jusup Balasagun - Kuttı Bilik , Almatı 1986. Kamil Veliyev-Ramiz Asker, Yusif Balasagunlu Gutadgu Bilik - Xoşbehtliye Aparan Elm, Bakı 1994. Tölögön Kozubekov, Cusup Balasagun-Kuttuu Bilim-Dastan, Moskva 1993. Mehmet Ölmez tarafından yapılmıştır "Çağdaş Türk Dillerinde Kutadgu Bilig Çevirileri", Kebikeç 1, 1995. Zühal Ölmez, "Kutadgu Bilig'de İkilemeler 1", Türk Dilleri Araştırmaları, 7, 1997. —, "Kutadgu Bilig'de İkilemeler 1", Bahşı Ögdisi, Festschrift für Klaus Röhrborn anlaslich seines 60. Geburtstags, 60. Doğum Yılı Dolayısıyla Klaus Röhrborn Armağanı, Feiburgİstanbul 1998. Zafer Önler, "Kutadgu Bilig'de Yer Alan Deyimler", Türk Dilleri Araştırmaları, cilt 9, İstanbul 1999. Necmettin Hacıeminoğlu, Karahanlı Türkçesi Grameri, TDK Ankara 1996. İbrahim Taş, Kutadgu Bilig'de Söz Yapımı, TDK, Ankara 2009. Dîvânu Lugati't-Türk Üzerine Yapılan Çalışmalar Dîvânu Lugati't-Türk hakkında ilk çalışma, Ali Emiri tarafından bulunan ve yayımlanmak üzere sadece Kilisli Rıfat Bilge'ye verildiğinden, ilk yayın O'nun tarafından yapılmıştır Kitabü Divânı Lugat-it-Türk, cild-i evvel 1333 1917, cild-i sâni 1333 1917, cild-i sâlis 1335 1919. Dîvândaki sözvarlığı ise ilk defa Carl Brockelmann tarafından incelenmiştir Mitteltürkischer Wortschsatz nach Mahmûd Al-Kâşgârîs Divân Lûgat at-Türk, Budapest 1928. Türk Dil Kurumu 1941 yılında Dîvânu Lugati'tTürk 'ün tıpkıbasımını yayımlamıştır Dîvânu Lugati't-Türk Tıpkıbasımı "Faksimile", TDK Ankara 1941. Eserin Besim Atalay tarafından Türkçeye çevrilmesinden sonra Dîvânu Lugati't-Türk hakkında kitap, makale ve tez çalışmaları olmak üzere birçok yayın yapılmıştır. Besim Atalay'ın çalışması 1939-1943 yılları arasında yayımlanmıştır Divânü Lûgat-it-Türk Tercümesi I , Ankara 1939, TDK 1985 , 1994 ; Divânü Lûgat-it-Türk Tercümesi II, Ankara 1940, TDK 1986 , 1994 ; Divânü Lûgat-it-Türk Tercümesi III, Ankara 1941, TDK 1986 , 1994 ; Divânü Lûgat-it-Türk Dizini "Endeks" , Ankara 1943, 1986 , 1994 . Atalay'ın çalışmasından sonra Özbek bilgini Salih Mutallibov Türkiy Sözler Devani adıyla eserin Özbekçeye çevirisini yayımlamıştır. James Kelly-Robert Dankoff, Mahmud al-Kaşgarı, Compendium of the Turkic Dialects Diwan lugat at-Turk , I 1982, II 1982, III 1985. Talat Tekin, XI. Yüzyıl Türk Şiiri, Dîvânu Lugati't-Türk'teki Manzum Parçalar, TDK Ankara 1989. 1941 yılında yapılan tıpkıbasımdan sonra ikinci bir tıpkıbasım 1990 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yapılmıştır Dîvânü Lugati't-Türk, Kaşgarlı Mahmud, Tıpkıbasım/Facsimile, Ankara 1990. Mehmet Vefa Nalbant, Divânü Luğüti't-Türk Grameri-I İsim, Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul 2008. Atebetü'l-hakâyık Üzerine Yapılan Çalışmalar Eser üzerine ayrıntılı tek çalışma Reşit Rahmeti Arat tarafından yapılmıştır. Karşılaştırmalı metin, çeviri, notlar ve indeksi içeren bu çalışma 1951'de yayımlanmıştır. Kuran Tercümeleri Üzerine Yapılan Çalışmalar TİEM 73'te kayıtlı nüshanın ilk yarısı Abdullah Kök tarafından doktora tezi olarak yapılmıştır Karahanlı Türk-çesi Satır-Arası Kur'an Tercümesi TİEM 73 1v-235v/2 Giriş-İnceleme-Metin-Dizin, Ankara 2004. İkinci yarısı ise, Suat Ünlü tarafından doktora tezi olarak çalışılmıştır Karahanlı Türkçesi Satır-Arası Kuran Tercümesi TİEM 235v/3-450r7 Giriş-Metin-İnceleme-Analitik Dizin , Ankara 2004. Anonim Tefsir'in sözvarlığı A. K. Borovkov tarafından hazırlanmıştır Leksika sred-neaziatskogo tefsira XII-XIII vv. Moscow, 1963. Borovkov'un bu çalışması Halil İbrahim Usta ve Ebülfez Amanoğlu tarafından Tükçeye çevrilmiştir Orta Asya'da Bulunmuş Kur'an Tefsirinin Söz Varlığı Yüzyıllar, TDK, Ankara 2002. John Rylands Kitaplığındaki nüshanın sözlüğü Eckmann tarafından hazırlanmış, ölümünden sonra 1979'da L. Ligeti'nin önsözüyle yayımlanmıştır Middle Turkic Glosses of the Rylands İnterlinear Koran Translation, Bibliothece Orientalis Hungarica XXI, Akade-miai Kiadö, Budapest 1976. Bu nüsha üzerine diğer bir çalışma da Aysu Ata tarafından yapılmıştır Türkçe İlk Kuran Tercümesi Rylands Nüshası KARAHANLI TÜRKÇESİ Giriş-MetinNotlar-Dizin, TDK, Ankara 2004. Taşkent'teki tercüme üzerine ise şu çalışma yapılmıştır A. A. Semenov, "Sobraniye vostoçnıh rukopisey, Taşkent 1957. Geçiş Dönemi Türk Edebiyatında Şiir da Maveraünnehir civarında yaşayan Türklerin,Müslüman Arapların etkisiyle topluluklar halindeİslamiyeti kabul etmeye başlamışlardır. İslamiyetin kabul edilmesiyle birlikte Türk toplum yaşamındaönemli değişmeler meydana gelmiştir. Bunlar 1- Yeni bir din ile birlikte yeni bir kültür ve uygarlık çevresine girilmiş oldu. Göçebelikten yerleşikdüzene geçme süresi Arap alfabesi İslamiyetle ilgili kavramlar dil ve edebiyatta yerini almaya Türkler,İslamiyet’in etkisiyle yeni bir yaşam biçimini benimsemiş olsalar da eski gelenek vegörenekleri de sürdürmeye devam ettirmişlerdir. Bu durum verilen eserlere de yansımış aruzunyanında hece ölçüsü; beyit nazım biçimi yanında dörtlük nazım birimi de Geçiş döneminin en belirgin özelliği ise İslamiyet öncesi kültür ile islami kültürün iç içe Eserlerde dini öğretme esas Arap ve Fars edebiyatında kullanılan nazım şekilleri ile ilgili eserler Geçiş Dönemi olarak bilinen 11. Ve 12. Yüzyıllarda verilen eserlerde Hakaniye lehçesi veyaKarahanlı Türkçesi Bu dönemde verilen eserler,Karahanlılara ve Büyük Selçuklularla ait coğrafyanın ürünüdür. İçindekilerGEÇİŞ DÖNEM ESERLERİDİVANÜ LÜGATİ-T TÜRK – Kaşgarlı MahmutATABETÜL HAKAYIK – Edip Ahmet YüknekiAtabetü’l Hakayık’’tan ÖrneklerDİVAN-I HİKMET – Ahmet YeseviGeçiş Dönemi Türk Edebiyatında Şiir Geçiş-Dönemi-Türk-Edebiyatında-Şiir-pdf İNDİR GEÇİŞ DÖNEM ESERLERİ KUTADGU BİLİG – Yusuf Has Hâcib “Mutluluk veren bilgi “ anlamına gelen eser XI. yüzyılda 1069-1070 Yusuf Has Hacib tarafındanyazılarak Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.*Kutadgu Bilig’in amacı insanları ideal hayat tarzına kavuşturmaktır. Sadece bu dünyada değil öbürdünyada da nasıl mutlu olacaklarını göstermeyi amaçlamaktadır.*İslamiyet etkisinde ve aruzla yazılan ilk eserdir.*Kutadgu Bilig, Hakaniye lehçesiyle yazılmış didaktik bir eserdir.*Aruz ölçüsüyle ve mesnevi biçiminde yazılmıştır. Edebiyatımızdaki ilk mesnevi örneğidir*Kutadgu Bilig devlet içerisinde yönetenleri ve yönetilenleri bilgilendirmeyi hedefleyensiyasetnamedir. Edebiyatımızdaki ilk siyasetnamedir*Nazım birimi beyittir. 6645 beyitten oluşur. Ayrıca beyitlerin arasına mani tipinde uyaklanan vecinasların da görüldüğü 173 dörtlük serpiştirilmiştir.*Aruzun “Fa ülün /fa ülün /fa ülün /fa ül “ aruz kalıbıyla yazılmıştır. Aruz ölçüsüyle yazılan ilk eser*Alegorik bir eserdir. Eserde “adalet, saadet, devlet, akıl “ ve iyi bir devletin nasıl olması gerektiğinitartışır. Bu soyut kavramların insan niteliği ile verilmesine “Alegori “denir. *Eserin temelini oluşturan dört temsili şahsiyet vardır. Bu şahsiyetler ve sembolize ettikleri kavramlarşunlardır 1- Kün Togdı Hükümdar Doğruluk ve adaleti temsil Toldı Vezir Mutluluğu temsil Vezirin oğlu Aklı temsil Vezirin kardeşi Kanaati temsil eder. ÖRNEK *İtilmez köngülüg iter bu kümüşEğilmez kişini eğer bu kümüşİtilmez gönülü iter bu gümüşEğilmez kişiyi eğer bu gümüş *Kör er kördi attun özi yumşadıİri sözlüg erning sözi yumşadıGözü dumanlı er altını gördü özü yumuşadıBüyük söyleyenlerin de sözü yumuşadı *Özing asgı bolma budun asgı bolBudun asgı içre özing asgı olKendi çıkarını kollama halkın çıkarını gözetKendi çıkarını milletin çıkarı içinde gör DİVANÜ LÜGATİ-T TÜRK – Kaşgarlı Mahmut *’’Türk Dillerinin Sözlüğü’’ anlamına gelen bu eser xı. Yüzyılda 1073 yılında Bağdat’ta. Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. Halife Ebulkasım Abdullah’a sunulmuştur.*Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapça karşısında yok olup gitmesini önlemek amacıyla yazılan eser, ansiklopedik ve etimolojik bir sözlük niteliğindedir.*Türk dilleri sözlüğü olmasının yanı sıra tarih, coğrafya, folklar, kültür, edebiyat vb. alanlarda Türk milli hafızasına ait zengin malzemeler içeren en önemli yazılı kaynaklardan biridir.*Kitabın metni Türkçe ve açıklamalar Arapçadır. 7500 Türkçe sözcüğün Arapça karşılıklarının yanı sıra Türkçenin gramer bilgisi, şive özellikleri de verilmiştir. Bu bakımdan Türk dilinin ilk sözlüğü, ilk gramer kitabı sayılır.*İslamiyet öncesi Türk edebiyatına ait koşuk, sagu, sav, destan gibi ürünlerden derlemeler yapılmış olması esere antoloji özelliği kazandırmıştır.*Kaşgarlı Mahmut’un Balasagun’u merkez örnek alarak çizdiği Dünya haritası o dönemde Türklerin yaşadığı bölgeleri göstermektedir.*Eserde yer alan şiirlerin çoğu anonim mahiyette savaş ve kahramanlık şiirlerdir. Bu şiirler büyük ölçüde dörtlükler, kısmen de beyitler halinde yazılmış ve koşma tarzında kafiyelenmiştir.*Alp Er Tunga’nın ölümü Mö vıı. Yüzyıl üzerine söylenen dörtlükler Türk şiirinin en eski örneği kabul edilmektedir.*Kaşgarlı Mahmut, Türkçenin ilk dil bilimcisi olarak kabul edilmektedir. DİVANU LÜGATİ’T TÜRK’TEN KOŞUK ÖRNEĞİ Kimi içre oldurupIlav suvın keçtimizUygur tapa başlanıpMınglak ilin açtımızAçıklaması Gemi içine oturarak ıla suyunu geçtik;Uygur memleketine yönelerek Manglak elini Fethettik. DİVAN-I LÜGATİ’T TÜRK’TEN SAV ATASÖZÜ ÖRNEKLERİ Erdem başı tıl ⇒ Erdemin yani faziletin başı yırasa köngülden yme yırar ⇒ Gözden ıraklaşan gönülden de ıraklaşır. DİVAN-I LÜGATİ’T TÜRK’TEN SAGU ÖRNEĞİ Erdi aşın taturganYavlak yağığ kaçurganOğrak süsin kaytarganBastı ölüm ahtaruYemeğini tattıran kötü düşmanı kaçırtan ve oğrak ordusunu geri püskürten bir yiğitti. ATABETÜL HAKAYIK – Edip Ahmet Yükneki • ”Gerçeklerin Eşiği” anlamına gelen Atabetü’l Hakayık, 12. yüzyılda Edip Ahmet Yükneki tarafındanHakaniye lehçesiyle yazılmıştır.• Edip Ahmet, dini ilimlere vakıf, Arapça ve Farsçayı iyi bilen bir kişidir. Eserin sonunda yazarı belliolmayan bir dörtlükte Edip Ahmet’in gözlerinin doğuştan görmediği ifade edilmiştir.• Atabetü’l Hakayık aruzun “ feülün-feülün-feülün-feül “ kalıbıyla yazılmıştır. Methiyeler hariç eserinasıl kısmı mani tarzında kafiyelenen aaxa dörtlükler halindedir.• Eser, Allah, peygamber, dört sahabe ve hükümdarın övgüsüyle başlar.• Kitabın esasını oluşturan ve dörtlükler halinde yazılan kısımda ahlaki konular nasihat üslubuyla elealınmıştır. Bilginin faydası, dilin korunması, dünyanın aldatıcılığı, zamanın kötüleşmesi gibi konularanlatılmıştır. Atabetü’l Hakayık’’tan Örnekler Bilig bildi boldu eren belgülügBilgisiz tirigle titük körgülügBiliglig er öldi atı ölmedi DİVAN-I HİKMET – Ahmet Yesevi * da, ilk türk mutasavvıfı olan Ahmet Yesevi’nin yazdığı bu eser, ’hikmet’’ adı verilen 144 şiirden ve bir münacattan oluşmuştur.*Ahmet Yesevi, Orta Asya’da dervişlerine dini ve tasavvufi hakikatleri, tarikatın adabını öğretmek amacıyla ’hikmet’’ler söylemiştir. Hikmet, hakimlik, bilgelik, sebep anlamlarına gelmektedir. Ahmet Yesevi’nin dini manzumelerin toplandığı esere de ’Divan-ı Hikmet’’ adı verilmiştir.*Hikmetlerin konusu; şeriat ve tarikat esasları, ahlaki düzen, ilahi aşk, peygamber sevgisi, dünya hayatı, kıyamet, cennet cehennem bir dil kullanılmıştır.*Didaktik öğretici tarzda yazılmıştır.*Dörtlükler ve beyitlerden oluşmuştur.*Aruz ve hece ölçüsü kullanılmıştır.*Eser Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır. NOT Kutadgu Bilig, Divanu Lügati’t Türk ve Atabetül Hakayık isimli eserler dini içerikli olmakla beraber tasavvufi özellik taşımamaktadır. Orta Asya’ da tasavvuf edebiyatı Ahmet Yesevi’nin hikmetleri ile başlamıştır. Yumus Emre, Hacı Bektaşi Veli gibi birçok şair Ahmet Yesevi’den etkilenmiştir. DİVAN-I HİKMET’TEN ÖRNEKLER Bismillah dip beyan eyley hikmet aytıpTaliblerge dürr ü güher saçtım muraMin defter-i sani söni açtım muraBismillah’la başlayarak hikmet söyleyipTaliplere inci, cevher saçtım işteRiyazeti kata çekip, kanlar yut Geçiş Dönemi Türk Edebiyatında Şiir Geçiş-Dönemi-Türk-Edebiyatında-Şiir-pdf İNDİR MINYATÜR SANATI Minyatür sanatı, geleneksel Türk sanatları içinde önemli bir yere sahiptir. Bilinen anlamı ile resim sanatını karşılamaktadır. Özellikle, yazma kitapları süslemek için yapılan, ince bir sanatla işlenen renkli resimler anlamına da gelmektedir. Minyatür sanatı, batıdan çok doğuda gelişmiştir denebilir. Minyatür, oldukça ince işlenmiş ve küçük boyutlu resimlere ve bu tür resim sanatına verilen isimdir. Orta Çağ Avrupasında elyazması kitaplarda baş harfler kırmızı bir renkle boyanarak süsleniyordu. Bu iş için, çok güzel kırmızı bir renk veren ve Latince adı “minium” olan kurşun oksit kullanılıyordu. Minyatür sözcüğü buradan türemiştir. Bizde ise eskiden resme “nakış” ya da “tasvir” denirdi. Minyatür için daha çok nakış sözcüğü kullanılmaktaydı. Minyatür sanatçısına“resim yapan, ressam” anlamına gelen nakkaş ya da musavvir deniliyordu. Minyatür daha çok kâğıt, fildişi ve benzeri maddeler üzerine yapılırdı. Minyatürlerin çevresi çoğu kez “tezhip“ denen bezemeyle süslenmekteydi. Minyatür çalışmalarında suluboyaya benzeyen bir boya kullanılmaktaydı. Yalnız bu boyaların karışımında bir tür yapışkan olan arapzamkı biraz daha fazla bulunurdu. Çizgileri çizmek ve ince ayrıntıları işlemek için yavru kedilerin tüylerinden yapılan ve “tüykalem“ ismi verilen çok ince fırçalar kullanılıyordu. Boyama işi için de çeşitli fırçalar vardı. Resim yapılacak kâğıdın üzerine arapzamkı katılmış üstübeç sürülür, renklere saydamlık kazandırmak için de bu yüzeyin üzerine bir kat da altın tozu sürüldüğü olurdu. Bilinen en eski minyatürler Mısır’da rastlanan ve İÖ II. yüzyılda papirüs üzerine yapılmış minyatürlerdir. Daha sonraki dönemlerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani el yazmaları’nın da minyatürlerle süslendiği görülür. Hıristiyanlık yayılınca minyatür ile elyazması İncil’ler süslemeye başladı. Avrupa’da minyatürün gelişmesi VIII. yüzyılın sonlarına rastlar. XII. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek metinle doğrudan doğruya ilgili olması gözetilmeye ve yalnızca dinsel konulu minyatürler değil dindışı minyatürler de yapılmaya başlandı. matbaanın bulunuşuna kadar Avrupa’da çok güzel ve görkemli minyatürler yapıldı. Bundan sonra minyatür daha çok madalyonların üzerine portre yapmak için kullanıldı. XVII. yüzyıldan sonra fildişi üzerine yapılan minyatürler yaygınlaştı. Daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte küçük bir sanatçı çevresinde geleneksel bir sanat olarak varlığını sürdürdü. Bazı araştırmalar, minyatürün bir Orta Asya Türk sanatı olduğunu ortaya koymuştur. Çin’de görülen minyatürler de Uygur minyatürlerinin bu ülkeyi etkilemesi ile açıklanabilir. Turfan, Beşbalık gibi Orta Asya şehirlerinde bulunan minyatür eserler, VIIIL yüzyılda bu sanatın Uygur Türkleri arasında çok ilerlemiş olduğunu göstermektedir. Timurlular döneminde Herat şehri bu sanatın merkezi olmuştur. Büyük Selçuklular döneminde de Bağdat’ta bir minyatür okulu açılmıştır. Minyatür sanatına Arap ülkelerinde ve İran’da da rastlanmakla beraber, İran’da minyatür sanatının gelişmesi Türklerin başta bulundukları, hükümdarların Türk oldukları devirlerde gerçekleşmiştir. Türk Minyatür Sanatının Tarihsel Gelişimi Selçuklu Minyatür Sanatı Anadolu’da karşımıza çıkan Türk minyatürü Selçuklularla başlar. Beylikler döneminde, bu sanat gücünü ve hızını kaybetmiş, sonra Osmanlı döneminde yeniden gelişip güçlenmiştir. Selçuklu dönemine ait minyatürler, XII. ve XIII. yüzyıla aittir. Selçuklulara ait en eski tarihli minyatürler, Arapça çeviri olan bir botanik kitabında yer alır Kitabü’l Haşayiş. Kitapta çeşitli şekillerde bitki ve hayvan figürleri ve az da olsa insan figürleri ile şekillenen minyatürler bulunur. Selçuklu dönemine ait önemli bir diğer minyatür örneği, Varka ve Gülşah’ta yer alır. Minyatür- Varka ve Gülşah Topkapı Sarayı Müzesi kütüphanesinde bulunan eser, Ayyuki tarafından Gazneli Sultan Mahmut adına Farsça yazılmış, manzum bir metindir. Bir aşk konusu etrafındaki olaylar, döneminde, Arap kabileleri arasında geçer. Varka ile Gülşah kardeş çocuklarıdır. Olayın kahramanıdırlar. Bunların aşkını konu alan zamanın sevilen bir metnidir. Bu metnin tek resimli nüshası, XIII. yüzyılda Konya’da yapılmıştır ve içerisinde 71 minyatür bulunmaktadır. Metinle ilgili minyatürler yatay frizler halinde düzenlenmiştir. Hikâyenin bütünü resimlerle anlatılmıştır. Beylikler dönemi başladığında, minyatür sanatının tam bir duraklama sürecine girdiği görülür. Yalnız beyliklerden biri, Artuklular, minyatür sanatına karşı özel bir duyarlık göstermiştir. Sonuçta, özellikle ilmî konuları içeren eserler vermişler; bunları minyatürlerle süslemişlerdir. Osmanlı Minyatür Sanatı Saraya bağımlı olarak gelişen Osmanlı minyatür sanatının günümüze kadar ulaşan ilk örnekleri Fatih dönemine aittir 1451-1481. Bu dönemde Türk resim sanatı çok büyük bir gelişme göstermiştir., Bu sanatın gelişimini doğrudan etkileyen, kendi resimlerini yaptıran Fatih Sultan Mehmet olmuştur. Fatih Sultan Mehmet, batılı ressamlar1 davet ederek portresini yaptırmiştır en ünlüsü Italyan ressam Centile Bellini’ye ait olanı. 1455 tarihli Dilsuznâme adlı eser ilk Osmanli minyatür örnekleri arasında yer alır. Bediuddin i Tebrizi’nin eseridir. Edirne’de hazırlandığı biliniyor. Minyatürlerde giysiler, doğa figürleri ve çizgiler son derece özgün olarak yorumlanıp işlenmiştir. Uslup olarak Türkmen etkisi görülür. Tipler tamamen Türk’tür. Fatih dönemine ait minyatürlü bir başka eser de Venedik Biblioteca Marciana’da korunan antolojidir. İçerisinde Ahmedî’nin İskendername adlı metni de yer alır. Minyatürlerde, renklerin ve giysilerin hayli gerçekçi bir yaklaşımla işlendiği görülür. Fatih döneminde İtalyan ressamların saraya gelmesine karşılık bazı Türk ressamlarda yurtdışına gitmişlerdir. Bunların en tanınmışı, Fatih portresiyle tanınan Sinan Beydir. Fatih Sultan Mehmet Portresi – Sinan Bey Osmanlı minyatürlerinin diğer örnekleri arasında, Attâr’ı Mantık Ut-Tayr’1 New York’da özel bir kolleksiyonda, Hâtıfi’nin Hüsrevü Şirini Topkapı Saray1 Müzesi kütüphanesinde. Kelile ve Dimne Bombay Prince Wales Museum’yi saymak mümkündür. I. Selim Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemleri Türk minyatür sanatının yükselme dönemi olarak karşımıza çıkıyor. Yavuz Sultan Selim, doğuya düzenlediği seferler sonunda, Tebriz ve Mısır’dan kimi sanatçılarla, birçok eseri İstanbul’a getirtmiştir. Bu olay, Osmanlı minyatür sanatının gelişmesinde, değişik doğu üslûplarının denenmesinde oldukça etkili olmuştur. Türk minyatür sanatının kimliğine kavuşması ve zirveye ulaşması ise Kanunî döneminde gerçekleşmiştir. Osmanlı Sanatının klâsik dönemini oluşturan XVI. yüzyıl Türk minyatür sanatı, bütün yabancı etkilerin izinden kurtulmuştur. II. Selim ve III. Murat’ın destek ve himayeleri bu sanatın daha da gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Bu dönemin en önemli eseri de Farsça bir metin olan Şehinşahnamedir. Levni – Kadın Minyatürü Bu dönem minyatürlerinde renk tonlarına fazla önem verilmemiştir. Saf renkler gölgelenmeden, karıştırılmadan kullanılmıştır. Renklerin en çok kullanılanları; açık pembe, leylak, eflâtun ve açık tondaki yeşiller olmuştur. Önemli eserlerden biri de, Kanunî’nin son seferi olan Zigetvar seferini ve onun ölümünü işleyen “Nüzhet el-Ahbâr der Sefer-i Zi-getvar” adlı eserdeki minyatürlerdir. Lâle devri ile birlikte, minyatür sanatında da batıdan etkilenme yavaş yavaş kendini göstermeye başlar. Özellikle de diplomatik ilişkilerin yoğun olduğu Fransa, bu etkilemede öncü olmuştur. Bu dönemin en büyük minyatür ustası Abdülcelil Çelebi Levnîdir. Levnî, minyatürlerinde çoğunluk, geleneklere bağlı kalmıştır. Levni’nin hazırlamış olduğu muazzam albüm, seçkin bir minyatür örneği olarak, Topkapı Sarayı’nda korunmaktadır. En büyük eseri, Osmanlı sultanlarının portrelerini kapsayan ve “Silsile-name” adını taşıyan albümdür. Levni – Genç Kadın Batı sanatının izleri, geleneksel Türk minyatür sanatınının son örneklerinde dikkati çekecek ölçüde görülmektedir. Zaten kısa bir süre sonra, XIX. yüzyılın başlarından itibaren minyatürlerin yerini batılı anlamda resim sanatı almaya başlar. Genel Olarak Meşhur Minyatür Sanatçıları Mevlana’nın resmini yapan Abdüddevle. Fatih döneminde, padişahın resmini de yapmış olan Sinan bey adlı bir nakkaş, II. Bayezid döneminde Baba Nakkaş, Kanuni döneminde Matrakçı Nasuh, 16. yüzyılda Reis Haydar diye tanınan Nigarî, Nakşî ve Şah Kulu. Gene aynı dönemde, Bihzadın öğrencisi olan Horasanlı Aka Mirek de İstanbul’a çağrılarak saraya başnakkaş başressam yapılmıştı. Mustafa Çelebi, Selimiyeli Reşid, Süleyman Çelebi ve Levnî 18. yüzyılın ünlü nakkaşlarıdır. Bunlardan Levnî, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına çıktı ve kendine özgü bir biçim geliştirdi. 19. yüzyıl başlarında yenileşme hareketleriyle birlikte minyatürde de batı resim sanatının etkileri görüldü. Yaşadığımız dönemde Minyatür sanatına göre çağdaş resim sanatı daha fazla gündemde olsa da batıda olduğu gibi ülkemizde de geleneksel bir sanat olarak varlığını sürdürmektedir. Osmanlının son dönemlerinde ilginin azaldığı minyatür sanatı daha sonra Ünverin uğraşları ile tekrar sanat ve kültür dünyamıza girmiştir. Günümüzde minyatür sanatı Günseli Kato, Gülbün Mesera, Nusret Çolpan, Gülçin Anmaç gibi sanatçılar ve bu sanata ilgi duyan yeni genç sanatçılar tarafından yaşatılmaktadır. Kanûnî Sultan Süleyman’ın Erdel Kralı János Zsigmond’u kabulü-Feridun Ahmed, Nüzhetü’l-ahbâr Selim ONAT / selimonat Haber Giriş 24 Ocak 2018 - 0900 24 Ocak 2018 - 0916Osmanlı 600 yıl boyunca hüküm sürerken, hâkim olduğu coğrafyayı sayısız mimari eserle donattı. Jürimiz bu hafta başta Mimar Sinan’ın eserleri olmak üzere Türkiye’deki cami, medrese, saray, köprü, çeşme, hamam, çarşı, konak, darüşşifa ve kervansaraylar arasında Osmanlı imzasını taşıyan en güzel ve mutlaka görülmesi gereken eserleri 600 yıl boyunca hüküm sürerken, hâkim olduğu coğrafyayı sayısız mimari eserle donattı. Jürimiz bu hafta başta Mimar Sinan’ın eserleri olmak üzere Türkiye’deki cami, medrese, saray, köprü, çeşme, hamam, çarşı, konak, darüşşifa ve kervansaraylar arasında Osmanlı imzasını taşıyan en güzel ve mutlaka görülmesi gereken eserleri seçti. Fotoğraflar Alamy2TARİHÇİ, REHBER, TÜRKOLOG, SEYAHAT YAZARI, TV PROGRAMCISI, FOTOĞRAFÇI VE GAZETECİLERDEN OLUŞAN BÜYÜK JÜRİ SEÇTİ Prof. Dr. İlber Ortaylı - Tarihçi Ertuğrul Günay - Eski Kültür ve Turizm BakanıAhmet Zeki Apalı - TUREB BaşkanıSaffet Emre Tonguç - Hürriyet Seyahat yazarıSebati Karakurt – Hürriyet Fotoğraf Editörü3Bahar Akıncı - Hürriyet yazarıSerhan Güngör - RehberSinan Kunter - TV programcısı, gazeteciFatoş Güngör - RehberAli Canip Olgunlu - Türkolog 410- Batı ve Osmanlı tarzı HÜKÜMET KONAĞI / KASTAMONU Mimar Vedat Tek tarafından yapılan iki katlı olarak batı klasizmi ve Osmanlı oryantalizminin bir sentezi olarak farklı bir yere sahip. Kentin sembolü haline gelen yapı 116 yıldır aynı işlevde görevini sürdürüyor. 5Anıtsal bir kamu binası olan konak için İlber Ortaylı, “19. yy’da mimari açıdan yapılan en önemli eserlerden biri. Bursa ve İzmir’deki hükümet konakları da çok önemli” diye Yeşilırmak’ın kenarında SULTAN II. BAYEZİD KÜLLİYESİ / AMASYA Fatih’in oğlu Sultan Bayezid’in şehzadeliğini geçirdiği Amasya’ya 1486’da bir hediye olarak inşa ettirdiği külliye görkemli bir taç kapıya kıyısında geniş bir alana yayılan külliye yan mekânlı cami, medrese, imaret ve şadırvandan bahçesinde 500 yıllık anıt ağaçlar da mekânla beraber zamana meydan Hamam sefası HÜRREM SULTAN HAMAMI / İSTANBUL Osmanlı kültüründe önemli bir yere sahip olan hamamların en iyi korunmuşu ve aynı zamanda Mimar Sinan’ın bir eseri olması açısından bu listede olmazsa ve erkek bölümünü birbirine simetri olarak tasarlanan hamam 1557’de hizmete İstanbul günlerinde Sultanahmet’te yer alan mekâna gidip hamam sefası yapmanın da tam zamanı!127- Masmavi çiniler SULTAN AHMET CAMİİ / İSTANBUL Osmanlı padişahı I. Ahmet’in Ayasofya’nın tam karşısına yaptırdığı cami heybeti ve içerisindeki Türk çini işçiliğinin en önemli eserleriyle adeta Ayasofya’ya meydan okuyor. 13260 pencereyle donatılan caminin en önemli özelliği ağırlıkla mavi renkte olan 20 bini aşkın İznik çinisiyle süslenmiş Bu nedenle Türkiye’nin ilk altı minareli cami olan yapıya Avrupalılar “Mavi cami” Blue Mosque Eşsiz detaylar ULU CAMİ / BURSA Yıldırım Beyazıd’ın 1399’da Mimar Ali Neccar’a yaptırdığı şaheser Evliya Çelebi’nin ifadesiyle Bursa’nın Ayasofyası’dır. 16Avrupa’da dünyanın düz sanıldığı 14. yy’da caminin minberine işlenen güneş sisteminin kusursuz kabartmaları hayret yapının ortasındaki şadırvan, dev 87 duvar yazısı ve Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’nden dönerken getirttiği Kâbe örtüsünün de burada olması bu camii eşsiz Ticaretin kalbi KAPALIÇARŞI / İSTANBUL Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un ticaretini canlandırmak için 1461’de yaptırdığı çarşı bugün bile kentin ticaret merkezlerinin başında havası, sayısız mücevher, el dokuma halılar, turistik eşyalar ve nicesiyle 3 bin 600 dükkâna sahip. 20Yılda ortalama 90 milyon ziyaretçinin geldiği Kapalıçarşı İstanbul’a gelen turistlerin ilk uğranılacak yerler listesinde başı çekiyor. 214- Sınırdaki simge İSHAK PAŞA SARAYI / AĞRI 18. yy sonlarında yapılan eser Osmanlı, Selçuklu ve Fars mimarisinin bir sentezi olarak karşımıza Güngör, “İmparatorluğun doğu sınırında bir simge gibi yükseliyor” yorumunu yapıyor. 23Kesme taştan yapılan sarayın doğu kısmında Selçuklu mimarisini yansıtan süsleme ve kabartmalar da eseri zenginleştiriyor. Karlarla kaplı Ağrı Dağı’yla birlikte eşsiz fotoğraflar çekme imkânı Şehre hâkim SÜLEYMANİYE CAMİİ / İSTANBUL Mimar Sinan’ın 1557’de tamamladığı cami Haliç ve Boğaz tarafından bakıldığında tüm şehre hâkim olmasıyla Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’a attığı imza olarak duruyor. 25Külliye cami, medrese, kütüphane, hastane, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşuyor. 26 Bahar Akıncı, “Klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biri olan Süleymaniye, görkemi ve işçiliği ile İstanbul’a çok mu çok yakışıyor” yorumunu İmparatorluğun kalbi TOPKAPI SARAYI / İSTANBUL İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed’in inşa ettirdiği saray 400 yıl boyunca Osmanlı’nın dünyaya hükmettiği ve kalbinin attığı yerdi. 28700 bin metrekarelik alana yayılan komplekste sultanların özel eşyaları, paha biçilemeyen Kaşıkçı Elması, Kutsal Emanetler, Harem Dairesi ve silahlar görecekleriniz arasında. 29Ayrıca saray İstanbul’un dünyaca ünlü siluetini oluşturan en önemli yapıların başında yer Zirveye Sinan’ imzası SELİMİYE CAMİİ / EDİRNE /B> Osmanlı Sultanı II. Selim, 1575’te Osmanlı mimarisinin zirve noktası olan bu eşsiz camii çok sevdiği Edirne’ye yaptırdı. 31Mimar Sinan’ın “Ustalık eserim” dediği yapı insan zekâsının yaptığı en önemli mimari eserlerden biri olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Şehrin her noktasından görülen Selimiye’nin en önemli özelliğiyse daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselirken bu cami tek bir kubbe ile Günay, “Mimar Sinan’ın başyapıtı Avrupa’dan Türkiye’ye gelenleri zarafetiyle karşılayan bir simge eser” diyor. Orta Türkçe döneminin batı kolundaki Türk yazı dilinin öncülüğünü Oğuzlar yapmıştır. Daha önce 11. yüzyılın Orta Asyadaki Türk kavimleri için bir göç devri olduğunu ifade etmiştik. Batıya doğru Orta Asyanın içlerinden hareket eden bir başka büyük Türk boyu da Oğuzlar olmuştur. Horosan ve İran’dan batıya doğru uzanarak 13. yüzyılda Azerbaycan, Anadolu ve Irak bölgesinde Oğuz Türkçesi temelinde oluşturulan Eski Anadolu Türkçesi, Orta Türkçe dönemi içinde Batı Türk yazı dili alanının temsilcisi olmuştur. Bugünkü Türkiye Türkçesinin yazılı tarihî gelişimini Anadolu’da 13. yüzyıldan itibaren başlatabiliriz. Eski Anadolu Türkçesi veya eski Oğuz Türkçesi olarak adlandırabileceğimiz bu tarihî devre 13 ve 15. yüzyıllar arasında Anadolu’da yerleşen Oğuz Türklerinin kendi lehçeleri temelinde kurdukları yazı dilidir. Tarihî Türk dilinin batı kolunu oluşturan bu sahada Oğuz Türkleri 11. yüzyıldan itibaren varlık göstermeye başlamış olmalarına rağmen 13. yüzyıla kadar olan Oğuz Türkçesinin gelişimi, yazı dili durumuyla ilgili bilgilerimiz, bu döneme ait fazla yazılı kaynak, edebi eser günümüze ulaşmadığı için yetersizdir. Ayrıca yüzyıl Oğuz Türkçesinin kendi özel lehçe yapısına dayalı tam bir biçimlenmeye giremediği için Karahanlı yazı dili geleneğinden büsbütün ayrılmadığı görülmektedir. Bu nedenle bu devirden kaldığı düşünülen birkaç edebî eserde Karahanlı ve Oğuz yazı dili özellikleri karışık olarak bulunmakta ve eserlerin dili karma özellik göstermektedir. Genel çizgileriyle Selçuklu Devletinin yıkılışından Osmanlı Devletinin imparatorluk temelleri atışına kadar geçen dönemi kapsayan 13-15. yüzyılardaki Oğuz Türkçesi temelinde Batı Türk yazı dili, Doğu Türk yazı dilinden ayrı müstakil bir gelişme seyri göstermiştir. Anadolu bölgesinin geçirdiği siyasi ve sosyal gelişmelere paralel olarak Eski Anadolu Türkçesi kendi içinde üç alt bölüme ayrılır. 1. Selçuklu Dönemi Türkçesi 2. Beylikler Dönemi Türkçesi 3. Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi ortaları 12 Osmanlı Devletinin, Fatih Sultan Mehmed’in 1453’te İstanbul’u fethiyle başlayan İmparatorluk çağına geçişiyle birlikte Türk yazı dili de farklı bir gelişme boyutuna girmiştir. Bu dönemde oluşmaya başlayan yazı dilinin Eski Anadolu Türkçesinden en önemli farkı, dildeki Arapça ve Farsça unsurların gerek söz varlığı, gerekse sentaktik yapılar bakımından son derece yoğun olarak sarılmış olmasıdır. Devletin yükseliş döneminde Osmanlıca veya Osmanlı Türkçesi yerel bir konuşma dilinden, çeşitli ağızları konuşanlar arasında bir iletişim aracı olma durumuna gelişti. İmparatorluğun çok geniş alanları içinde milletler üstü geçerlilik kazandı ve bir prestij dili olarak Arapça ve Farsçadan da birçok unsuru alarak standart bir dil durumuna geldi. 20. yüzyıl başında ise yerine yeni bir yazı diline, Türkiye Türkçesine bıraktı. Çağatay Türkçesi dönemi sonu Orta Türkçenin son dönemini temsil eden Çağatay Türkçesi ise 15. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar devam eden yazı dili dönemidir. Çağatay edebî dili bir yandan Hakaniye Karahanlı, diğer yanda da Harezm Türkçesi tesiri altında Çağatay ulusundan meydana gelen yazı dilidir. Bu terim geniş manasıyla Moğol istilasından sonra Orta Asya’da meydana gelmiş Türk edebiyatı, dar anlamıyla Timürlüler 1405-1502 devrinde meydana getirilen dil ve edebiyatı karşılamıştır. Klâsik şeklini Nevayinin eserlerinde bulan Çağataycanın itibarı ve ağırlığı son derece büyük olmuş, bir devlet dili, yazı dili olarak 20. yüzyılın başına kadar Oğuzlar dışındaki Türk boyları ve onların kurdukları devletlerde kullanılmıştır. Çağatayca Rus ve Sovyet politikasının doğal bir gereği ve sonucu olarak, var olan ağızların ve lehçelerin yazı diline dönüştürülmesi ile, yerini Modern Özbekçeye ve Yeni Uygurcaya bırakarak tarih sahnesinden çekilmiştir. Çağataycanın tarihî dönemlerini aşağıdaki gibi tasnif edebiliriz 8 1. Erken İlk Çağatayca veya Nevayî Öncesi devir 15. yy’ın ilk yarısı Bu dönem Harezm Türkçesi ile Çağatay Türkçesi arasında geçiş özelliği taşımaktadır. Klâsik şeklini Nevayî ile bulan Çağatayca ile yazılmış eserlerde Nevayî’nin ilk Divan’ına kadar 1495 gittikçe azalan derecede Harezm Türkçesi özellikleri yer almaktadır. 1 Klâsik Çağatayca Devri 15. yüzyılın ikinci ve 16. yüzyılın ilk yarısı 1469-1506 yılları arasında hüküm süren, Herat’ı siyasî merkez olması yanında devrin sanat ve kültür merkezi hâline getiren Hüseyin Baykara ile onun himayesinde bulunan Ali Şir Nevayî’nin başlattıkları dönemdir. 1507’de Özbeklere karşı yapılan savaşta ölen Baykara’dan sonra Klâsik Çağatay edebiyatı Şeybanîler tarafından Orta Asya’da, Babür ile de Hindistan’da olmak üzere iki bölgede devam etmiştir. Ali Şir Nevayi’ye kadar Çağatay Türk edebiyatı Altın Orda-Harezm lehçeleriyle karışık, dil bakımından istikrarsız bir durumda idi. Nevayi’nin büyük dehası bu karışık edebî dili; büyük ve geniş sahalara yayılmış olan Türk boylarının Özbekler, Kazak, Kırgızların, Uygurların, İdil-Ural Türklerinin müşterek tek edebî dili hâline getirdi. 19. yüzyıl ortalarına kadar bu durum devam etti. 8 Geniş bilgi için bkz. Janos Eckmann, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi üzeri

11 yüzyılda yapılan türk eserleri